17 Nisan 2008 Perşembe

13 nisan yarışı





















Selamlar yeniden,

Dudu'nun anlatımına ekleyecek çok fazla birşeyim yok. Sadece, yeniden gördüm ki koşmayı bırakmak ve gym'de spor yaptığını sanmak büyük bir yanılgıymış. En kısa zamanda bu bacakları yeniden güçlendirmek lazım.

14 Nisan 2008 Pazartesi

13 Nisan Şile Antrenman Macera Yarışı

Naber! İyidir benden de

Bugün (yandaki-üstteki her taraftaki tarihte de yazdığı gibi) 13 Nisan Pazar. (gerçi 3-5 dakikayla kaçırmışım sanırım pazarı, pazartesiye girmişiz) Ayağımın tozu, yediğim pizzaların doyumu, biramın enfesliği, nargilemin de dumanıyla yazıyorum bunları.

Evet efendim, Yolgezer Kardeşliği olarak bugün bir yarıştan daha alnımızın akıyla çıktık. Hem de uzun (yani en uzun, en zor falan) parkurda 1. olarak!

Yarışı Macera Akademisi düzenledi. Macera Yarışları serisinin bir parçası olan Şile Antrenman Macera Yarışı'ndan bahsediyorum. Antrenman dediğimize bakmayın, tüm gün süren (uzun için 7-9 saat kadar) güzel hatta şahane bir yarıştı.

Macera Akademisi'nin hiçbir yarışını kaçırmamaya özel olarak özen gösteren takımımız, yarışta Serkan ve ben (Durukan), eşsiz support'ta da Volkan olarak bölgeye sabah saatlerinde intikal ettik. Hazırlıklarımız tamdı ve her zamanki gibi anlamsız rahatlığımız üzerindeydi (Bkz : Herkes haldır haldır yarışa hazırlanırken etrafta dolanmak, muhabbet etmek, geyik yapmak, herkesin yanına gidip "Naber abi?" diye sırıtarak muhabbet açmak) Eee, bizim takımın da özelliği bu : Keyif ve zevk almak, etrafa da gülücükler saçmak bu işi yaparken!

Dışarıdan son derece lakayt gözükebilecek bu tutumumuz ise yarış esnasında, içeriğindeki muhabbet ve sırıtma faktörünü asla kaybetmemek suretiyle, tam bir disipline bıraktı. Disiplinden kastım şu : Birbirine sürekli destek olmak, alınan her yön ve navigasyon kararını çift-kontrol etmek, performansımızı makul seviyelerde zorlayarak varımızı yoğumuzu ortaya koymak. Takımımızın en güçlü yanı bu sanırım : Hepimizin diğerlerinden iyi ve kötü olduğu ayrı noktalar var; ve samimi bir ilişki, pozitif bir ruh hali ve sürekli destekle birbirimizin bu eksik yönlerini kapatabilmemiz.

Start verildiğinde hala hazır olmamamız ve haritaya (daha doğrusu yönümüze!) bakmaya zaman bulamamış olmamızdan dolayı sürü psikolojisine kapıldık ve ilk 300 metre kadarını yanlış yönde gittik. Ancak bu tür ufak hatalardan moralimizi bozmayacak kadar pişmiştik artık; nitekim ilk noktaya varan ilk ekip olduk. Noktada bekleyen görevli arkadaşların "Uçtunuz mu ba! Bu kadar çabuk beklemiyorduk sizi" cümlesine "Hehe" (her daim olduğu gibi sırıtarak) şeklinde cevap verdikten sonra devam ettik "yol"umuzun geri kalanına. İlk bisiklet ayağını bitirip kanoya vardığımızda, o noktaya ulaşan ilk uzun parkur ekibiydik. Kanoda izleyenlere eğlenceli dakikalar yaşattıktan sonra (yine bkz : Gölde acayip zikzaklar çizerek ilerlemek) koşarak devam ettik yolumuza. Koşu sırasında ilk ciddi hatamızı yaptık : Patikayı bulamadık ve çıkmak istediğimiz yolun bir kaç paralelindeki yola çıktık. Nerede olduğunuza emin olamamak ve ona rağmen ilerlemekten başka bir seçeneğinizin olmaması, inanın, çok yorucu birşey; hem fiziksel olarak hem de psikojik olarak. Ama yine, birbirimize umutsuzluğa kapılır gibi olduğumuz anlarda yardım ederek, destek olarak devam ettik. Bir süre sonra, nerede olduğumuzu, ya da hedefimize en kısa ve emin nasıl ulaşabileceğimizi anlamak için ufak bir matematiksel "olasılık" hesabı yaptık. "Abi, şuradaysak, şöyle olur, şuradaysak böyle olur, oradaysak möyle olur, e nah buradaysak yandık zaten!" Olasılık hesabı işe yaramıştı, attığımız her adımda karşılaştığımız şekil ve bilimum gösterge sayesinde olasılıkları ikiye indirmeyi başarmıştık. Ve işin güzel yanı, iki olasılık da önümüzdeki yol ağzında "sağ" tarafa dönen yolu almamız gerektiğini söylüyordu. Alın size güzel bir "kaybolduğumda ne yapabilirim" taktiği!

Yarışın devamı da gayet iyi geçti. Serkan çok sık susuyordu ve yanımızdaki su miktarı az olmamasına rağmen bitme tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ama diğer yandan, birçok köyün içinden geçiyor ve neredeyse hepsinin çeşmesine bir "Merhaba" diyorduk. Yiyecek ve atıştırmalık konusunda da sorun yoktu, ve vardığımız her hakemli noktada hala 1. olduğumuzu duymak yüzümüzdeki her daim sırıtışı biraz daha genişletiyordu.

Koşu ayağını bitirip bir kez daha bisikletlerimizi bıraktığımız kano noktasına döndüğümüzde, bazı noktaların iptal edildiğini öğrendik. Öngörülen zamanın yeterli olmayacağı düşünülmüştü, emir büyük yerdendi, yine sırıtma eşliğinde bir "Hehe" diyerek devam ettik yolumuza.

2. bisiklet ayağı da sorunsuz ilerliyordu, bir tepeye çıkarken patikayı bulamamamız dışında. Bu sefer de, yine soğukkanlı ve sağlam sinirlere sahip olan adamlar olduğumuzu kanıtlarcasına, geri döndük ve adeta bir çember yaparak (ve kazanılması gereken rakımı asfalt yoldan çıkarak) hedefe diğer tarafından yaklaştık. Burada da toplam yarım saate yakın kaybetmiştik ama hedef bulunmuştu, ve bir Macera Yarışı'nda hata yapmak kadar doğal birşey yoktu, di' mi?

Finişe ters taraftan geldiğimiz için (tercih meselesi, bizim taraf daha kısaydı) yine kimse görmedi bizi klasik, ve yine alkış malkış olmadı doğal olarak. Bu bizim kaderimizdi galiba! Olsun, yüzümüzdeki sırıtış ve kendimizle dalga geçme yetimiz bakiydi.

Paintball'da 10 atış yapan ben, ne kadar usta bir sniper olduğumu cümle aleme kanıtladım. Yaklaşık 200 metre uzaktaki 5 cm çapındaki hedefi neredeyse tüm atışlarımda buldum (olayın doğru versiyonu - o.d.v : 15 metre ötedeki direği 10 atıştan 1'inde vurabildim yalnızca.) Bu olayla yüzümüzdeki sırıtış iyice büyüdü, kendimizle dalga geçmek için yeni bir bahanemiz olmuştu. Bizden 3-5 dakika sonra Aykun ve Arno kardeşler (Uzun parkurdaki güçlü rakibimiz) gelince hafiften tırstık, onların 10'da 7'lik başarısı karşısında ise iyice uçukladık. Ama sorun değildi, onlarda 3-5 nokta eksikti, bu yüzden bizim açımızdan korkulacak birşey yoktu!

Gün bitip kalan takımlar da finişe vardığında hemen ödül törenine geçildi. Takımımız üzerindeki lanet hakkında yaptığımız geyikler ve dalga geçmeler gerçek olmuştu : Madalya verilmiyordu bu yarışta! Yani sen kalk, ilk defa Uzun parkur 1.si ol, o yarışta da madalya verilmeyeceği tutsun! Ama yarış sponsorlarından Buff'ın güzel mi güzel, yararlı mı yararlı bandanaları ödülümüzdü, ama ondan çok çok daha önemlisi, ismimiz okunduğunda ve 1.lik kürsüsüne çıktığımızda, insanların ve diğer yarışçıların yüzünde gördüğümüz samimi mutluluk ve destek bize fazlasıyla yeterdi.

Yüzlerimizdeki sırıtış biraz daha güçlü ve hatta kocaman şimdi. Birinci olmamızın da etkisi vardır muhakkak, ama esas nedeni başka...

Bir yol daha, dayanışma, dostluk ve muhabbetle gezilmiş, insani sınırlarımız zorlamadan biraz daha kaydırılmıştı ileriye doğru.

E bu da en güzeli, en şahanesi, en mutluluk vericisiydi.

Di' mi?

7 Nisan 2008 Pazartesi

Duatlon deneyimi


Dudu'nun kinayeli başlığı üzerine bir şeyler karalama ihtiyacı hissettim... aslında o başlık olmasaydı da yazacaktım ama daha sonra.

Bike&Outdoor tarafından Belgrad Ormanı'nda yapılan yarış, benim için çok iyi bir deneyim oldu. Çünkü ilk defa bir yarış esnasında gücümün sıfırlandığını gördüm. O an için çok hoş bir deneyim değildi elbette ama şimdi dönüp baktığımda gerçekten ilginç olduğunu görüyorum. İlk Kurabiye yarışında yaşadığım hipotermi deneyimi kadar zorlayıcı olmasa da yine de bazı dersler çıkarmak için iyi bir fırsat!

Gücümdeki sıfırlanmanın ve yarışı terketmemin çok çeşitli sebepleri olabilir. Elbette profesyonel olmadığımız için bunları hatasız şekilde analiz etmemiz mümkün değil ancak bazı fikir yürütmeler yapabiliriz:

1) Gıda eksiğim olduğunu düşünmüyorum. Sabah kahvaltısını çok iyi yapmış, yarışa da ne aç ne de tok karınla başlamıştım. Daha önce 24 saat süren Yeniay Yarışı'ndan önce nasıl beslendiysem o şekilde beslenmiştim.

2) Ancak hesaba katmadığım bir konu, bu yarışın uzun süreli değil, kısa süreli ve sürekli performans yarışı olduğuydu. Güzergah işaretlenmiş olduğu için durmak, yön tayin etmek, mola vermek söz konusu değildi (ben yine de bisiklet etabından önce 1-2 dk bir mola verdim:)).

3) Yarışmacı profili bir anda değişmişti. Durup düşünen ve karar alan değil, tabir caizse yaldır yaldır koşturan bir yarışmacı topluluğuyla karşı karşıyaydık. Üstelik bu topluluğun çoğu, yarışmanın zorlu etabı (en azından benim için) bisikletin ustalarıydı.

4) Bisikletim her zaman kötü oldu. Kendimi geliştirmek konusunda da çok "atak" olmadığımı kabul ediyorum. Ama şimdiye kadarki yarışlarda bisiklet etaplarını bitirememem veya tüm gücümü harcayacak kadar zorlanmam söz konusu olmamıştı. Bu seferse, parkur mesafe olarak çok uzun olmasa da, toprak ve yer yer çamur zemin, benim gibi bir acemiyi fazlasıyla yordu.

5) Aynı parkurda tur atıyor olmanın verdiği psikolojik baskı ve bıkkınlık sanırım etkili oldu. Her turun sonunda bir sonraki turu çıkaramayabileceğim düşüncesi güçlendi. Halbuki A noktasından B'ye gidiş gibi bir durum söz konusu olsaydı bu düşünce oluşamazdı.

6) Tek başına yarışıyor olmak zor. Bisiklet etaplarında dudu'nun desteğinin olmaması o zaman farketmesem de şimdi bakınca büyük bir eksiklikmiş.

7) Gym'e gittiğim için spor yaptığımı sanıyordum. Halbuki gym kasları çalıştırırken maalesef kondisyonu artırmıyormuş. Aslında düzenli olarak havuza gittiğim için nefes konusunda sorun yaşamayacağımı düşünmüştüm ancak yeterli olmadı. Özellikle ilk koşu etabının sonlarına doğru nefesimin hala açılmamış olması ve beni zorlamasına şaşırdım. (sonlardaysa, artık nefesim açılmıştı ama bu sefer de enerjim kalmamıştı.)

Sonuç olarak elit kategorinin koşu ve bisiklet etabını güç bela tamamladım ancak ikinci koşu etabına başlamadan yarışı terkettim. Yarışı bıraktığım anda yürümeye dahi takâtim kalmamıştı. Gözüm dönercesine herşeyi yemeye ve içmeye başladım.

Bu deneyimden çıkarttığım sonuçlarsa şu şekilde:

1) Herşeyden önce salondan çıkıp dışarıda koşmaya/spor yapmaya geri dönmem lazım.

2) Bisiklette daha iyi olmam lazım. Bunun için bisikleti hayatıma daha fazla sokmalıyım. Bu hem dengemi hem performansımı artıracaktır.

3) Bu yarışı, yarış kariyerimde bir köşetaşı olarak algılamıyorum; sadece bir destek nokta olarak kabul ediyorum. Zira iyi bir macera yarışçısı olmak isteyen biri olarak hala performans kadar zeki olma, harita okuyabilme, pratik çözüm üretebilme, sağlam sinirlere sahip, planlı-programlı ve yetenekli olabilmenin de önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yarışsa bunlardan hiçbiri üzerine değil, sadece performans üzerine kuruluydu.


Duatlon yarışı sonrası durum budur... Yarışta emeği geçen herkese ve kurumsal olarak Bike&Outdoor'a bu güzel deneyimi yaşattıkları için teşekkür ediyorum.


Chamois

PS: Bu haftaki IOG parkurunda elde ettiğim derece beni fazlasıyla tatmin etti. Duatlon yarışı sonrası ve Şile yarışı öncesi iyi bir moral oldu. Ancak yine de, bu hafta da koşu kondisyonumun iyi olmadığını gördüm. Yoksa geçmez miydim ben o sincabı? En az 5 dk fark atardım :)