26 Kasım 2008 Çarşamba

Ekipman Felsefemiz

Selamlar!

Bu yazının konusu, Yolgezer Kardeşliği'nin Macera Yarışları'ndaki (ve aslında diğer doğa sporları için de geçerli olan) ekipman felsefesidir. "Felsefe" kelimesini kullanmamın nedeni, bu konuya sadece teknik bir ayrıntı olarak değil, gerçekten de bir bütünlük ve tutarlılık içinde bakıyor olmamız. Ya da öyle yaptığımızı sanıyor olmamız. Bilmiyorum.

Öncelikle şunu söylemek lazım belki de, mevcut ekipman durumumuz, maddi durumumuzun elverdiği oranda, yani oldukça kısıtlı. Madde madde, neye sahip olduğumuzdan ve ileride nelere de sahip olmayı umduğumuzdan bahsetmeden önce, bu konudaki genel düşüncemizden bahsedeyim. Temel olarak, yarışta kullanılan ekipmanı önplana çıkaran bir bakış açısına kesinlikle sahip değiliz. Ekipman bize göre, sahip olunan motivasyon, kondisyon ve deneyim gibi faktörleri %100'e yakın bir verimlilikle kullanmayı sağlayan bir etken sadece. Diğer bir deyişle "Ne alsak başka?" demiyoruz, "Şuyumuz eksik, ve bu eksiği kapatmanın alternatif bir yolunu da bulamıyoruz, o halde ne yapsak/alsak da bu eksiği kapatsak?" diyoruz. Bu, Serkan ve benim ortak paydamız. Ben bir adım daha ileriye giderek, yarışmacıların "kişisel kapasitelerinden" daha üstün ekipmana sahip olmalarının kendileri için bir handikap olduğunu da iddia ediyorum. Bu mantığa göre, örneğin bisikletinizin sizin bisiklet kondisyon ve teknik düzeyinizden daha kaliteli olmaması gerektiğini düşünüyorum. Kulağa garip geliyor olabilir, ancak "kişisel seviyenizden daha profesyonel ekipmanın", kişinin zor şartlara dayanıklılık ve kondisyonu yükseltme gibi olanakları yok ettiği kanısındayım. Toparlamak gerekirse, "kolaya kaçmamak lazım!" gibisinden bir bakış açım var, denebilir. Buna ek olarak, yine toparlamak amaçlı, "sadeciyiz abicim" diyedebilirim sırıtarak.

Bu düşünce, Yolgezer Kardeşliği'nin tüm üyelerinin ortak paydası olan başka bir düşünceyle de uyuşuyor. Biz, genelde doğa sporlarını, özelde de Macera Yarışlarını, doğada verilen bir savaş değil, doğanın kendisiyle bir uyum süreci olarak görüyoruz. Doğada ve yarışta savaştığınız (ya da yüzleştiğiniz diyelim) şey doğanın sertliği ve acımasızlığı değil, kendi sınırlarınız ve korkularınız, bize göre. Bu nedenle, yarışlara "tüm silahlarını kuşanmş bir savaşçı" olarak değil, "kendini keşfetmeye ve yıkıp baştan yaratmaya kararlı bireyler" olarak katılıyoruz. Bu noktada Nietzsche'yi anar gibi olduk sanki.

Buraya kadar bahsettiğim kavram ve yaklaşımlar okuyanlara muğlak ve soyut gelmiş olabilir. Aşağıda, farklı kalemlerde ekipman durumumuzdan bahsederken, sanıyorum ki kelamım biraz daha anlaşılır ve somut temellere dayanacak.

Başlayalım o halde.


Üst Giysi
--------------------

Yarış sırasında üzerinize ne(ler) giyeceğiniz, en önemli konulardan biri. Yarışın yapıldığı hava durumu, mevsim ve yarışın uzunluğu kararınızı belirleyen etkenler. Yolgezer Kardeşliği olarak biz, her durumda, üstümüze sentetik, t-shirt vari ve vücudu saran bir giysi mutlaka giyiyoruz. Yarış yazın da olsa, kışın da olsa, terleyeceksiniz; ve terlemenin en büyük kısmı vücudunuzun belinizle boynunuz arasında kalan kısmında gerçekleşecek. Sentetik bir kumaş, teri dış tarafa atmak gibi önemli bir işlev görüyor. Bunun yanısıra, hava yağmurlu ve/veya soğuksa da, vücudunuzu nispeten sıcak tutacak.
Bu katmanın üzerine, eğer yarışma boyunca hava sıcaklığı 20 derecenin altına düşecekse, başka bir sentetik daha giyiyoruz. Ben genelde, alta uzun kollu, üste ise kısa kollu birer sentetik tercih ediyorum, öyle hoşuma gidiyor diyelim.
Eğer yarış sırasında sıcaklık "bir iki saatten daha uzun süre boyunca" 0 dereceye yaklaşacaksa, ve gerçekten kuvvetli bir yağış söz konusuysa, bu iki katmanın altına, üçüncü ve yine sentetik, yine vücudu saran bir giysi daha giyiyorum. Böylelikle üzerimde 3 kat sentetik ve vücudu saran bir giysi katmanı oluşuyor.
Rüzgar ve/veya yağmur geçirmeyen polar veya ceketim yok; almayı da düşünmüyorum. Serkan'da bir gore-tex var sanırım, ama o da pek kullanmıyor. Benim durumum biraz farklı olabilir yine de, çünkü 4-5 yıl önce "aldığım bir kararla" pek üşümüyorum. Kulağa (pardon, göze) oldukça garip gelebilir tırnak içindeki kelimeler, ama durum bu gerçekten de. Kışın genelde sıradan bir t-shirt ve hava 0 dereceye gerçekten yakınsa da ince bir sweat-shirt veya polarla görebilirsiniz beni sokakta. Yine de, 3 kat sentetiğin, vücudu da sarması durumunda, çoğu koşulda yeterli olacağını düşünenlerdenim. Yağışlı havalarda bir yağmurluğa sahip olmak ıslanmanızı kısmen engelleyebilir, doğrudur; ancak bizim gibi "sırılsıklam olmayı göze de alabilirsiniz", yarış boyunca. 3 kat sentetik, suyu hapsetmediği için, hava çok soğuk olmadığı sürece yeterli olabiliyor. Burada başka bir etken de sözetmek gerekir tabi ki; uzun yarışlarda 10 saatten fazla süre boyunca ıslak ve soğuk havayı vücut kaldırmayabilir; bu durumda yağmurluk elbet işe yarayacaktır. Ancak ne yalan söyleyeyim, yanlış hatırlamıyorsam henüz bir macera yarışında yağmurluk kullanmadım. (Belki ilk Kurabiye yarışı istisna olabilir. Ama sanırım onda da kullanmamıştım =))
Son olarak, bahsettiğim sentetiklerin, bilmemne-x değil, doğa sporu malzemeleri satan dükkanlarda bulabileceğiniz en basit ve tanesi genelde 10 lira civarında olan giysiler olduğunu da belirteyim.


Alt giysi
--------------------

Altınıza ne giyeceğiniz konusunda ise, yine hava durumu ve yarışın yapılacağı yerdeki bitki örtüsü en önemli etkenlerdir. Yazın şort giymek iyi bir fikir, ancak arazi dikenlerle kaplı değilse! Yine de, eğer acı eşiğiniz ve/veya motivasyonunuz yüksekse, şort giymek tercih edilebilir.
Yazın yapılmayan yarışlarda ise, genelde bacakları saran ve bu yüzden vücut ısısını koruyan taytlar tercih edilir. Benim taytım yok, hem estetik olarak, hem de 70-100 lira arası tutan maliyeti nedeniyle tercih etmiyorum. Son bir iki yarışta oryantiring formamın altını kullanıyorum hafif ve su tutmaz olduğu için. Ondan önce ise, günlük hayatta da giydiğim outdoor pantolonlarını kullanıyordum. Gore-tex özelliği yoktu bu pantolonlarda(gore-tex pahalı bea! =)), ancak kumaş nispeten su kaydırır ve hızlı kurur olduğu için sorun çıkarmıyordu. Ancak böyle bir pantolonla katıldığım ilk Kurabiye Yarışı'nda (hani hava durumunun olağanüstülüğüyle ünlü olan), daha yarışın 5. dakikasında pantolonumun havuza atlayıp çıkmışım gibi sırılsıklam olduğunu da eklemek lazım. Dahası, pantalon ağırdır ve hareket kabiliyetinizi (bacaklarınızın hareketliliğini) de engeller; bu yüzden pek tercih edilmese yeridir.
Bunun dışında, son olarak, boxer'ınızın pamuklu olmaması fena olmaz. Benimkiler hep pamukluydu, yani dünyanın sonu değil, ancak yine sentetik kumaştan ve bu nedenle su tutmayan bir boxer(iç çamaşırı diyelim ya da, her iki cinsiyete de hitap etmek adına) daha iyidir.


Ayakkabı ve çorap
--------------------

Macera Yarışı boyunca yaptığınız işlerin %90'unda, gücünüzün büyük kısmını bacaklarınıza veriyor olursunuz. Bacaklarınızın da yerle temas ettiği yer, ayaklarınızdır. Bu nedenle ayakkabı ve çorap gerçekten önemli. Ancak fikrimce, 300 liralık ayakkabı ile 40 liralık çorap alacak kadar değil! Bu aslında, en temelinde, bir bütçe meselesi. Bizim, herhangi bir ayakkabıya 100 liradan fazla verecek ne bütçemiz oldu şimdiye kadar, ne de böyle bir gereksinimimiz. Temelde, herhangi bir doğa sporu ayakkabısı işinizi görür. Ayakkabı ve/veya çoraplarınızın Gore-tex olması fikrimce pek önemli değil, çünkü ayakkabı ve çoraplarınızı "çıkarmadığınız sürece" bir süre sonra alışırsınız durum, ayaklarınız su içinde olsa da. Kaldı ki, hava şartları çok olumsuz değilse, ayakkabı ve çoraplarınız rüzgardan dolayı 2-3 saat içinde oldukça kuruyacaktır da. "Param var, ayakkabıyı da çorabı da gore-tex alabilirim" diyebilirsiniz tabi, bu bir bütçe meselesi; ancak burada bence etik-felsefi bir faktör daha devreye giriyor. Macera Yarışı "sınırlarımızla yüzleşme, irademizi deneme ve kendimizle barışma" anlamına geliyorsa (ki bizim için bu anlama geliyor), neden kendimizi teknolojinin son harikası ürünlerin steril ve konforlu güvenlik duvarlarına hapsedelim ki? Eğer hiç ıslanmayacaksak, hiç üşümeyeceksek, hiç acı çekmeyeceksek, ve tam da bunlar sayesinde, kendimizi ve hayatı daha fazla sevmeyeceksek, doğaya kendini ondan tamamen soyutlamış ve korumuş bir fatih kılığında gideceksek; neden çıkıyoruz bu "yola"?


Çanta
--------------------

Çantayı taşırsınız, sırtınızda. Gayet basit ve bu yüzden de anlamsız gibi görünen bu cümlenin ne kadar önemli olduğunu, sırtınıza ilk defa taktığınız ve yaklaşık 10 kilo ağırlığında, ağırlığı vücudunuza eşit dağıtmayan bir çantayla, bisiklet üzerinde 30 kilometrede 2000 metreden fazla irtifa kazanmaya çalışırken anlarsınız. Acı eşiği son derece yüksek, vücudunun üst kısmında yüksek ağırlıkları taşımaya alışkın, ve dahası "tıknaz" anatomide bir insan olarak, özellikle Kürtün Yarışı'nda çok iyi anladım bu durumu. Çantanız, iyi olmak için pahalı olmak zorunda değil. Ancak dizaynı ve yükü sırtınıza-belinize dağıtma şekli iyi olmalı, bu yüzden yarışa mutlaka "tanıdığınız", alışık olduğunuz bir çantayla katılın. Benim yarışlarda kullandığım çanta, yaklaşık 20 lira değerinde basit bir sırt çantası, ama fazlasıyla iş görüyor. Serkan'da da benzer bir durum söz konusu.


Bisiklet
--------------------

Bendeki bisiklet Salcano NG 400, yaklaşık 14 kilo ağırlığında, 6000 kilometre civarı yol yaptığım, bugün almaya kalksanız birinci el fiyatı 450 lira civarında olacak bir bisiklet. Bir MTB'ci için olağanüstü ağır, yürüyen aksamı son derece düşük modelli bir bisiklet. Dahası, kilitli pedalım da yok. Bütün bunlar birer dezavantaj gibi görünebilir, ki öyleler de gerçekten. Ancak ağır ve kilitli pedalı olmayan bir bisikletle İstanbul'da ulaşımı sağlıyor olmak, hafif ve kilitli pedala sahip bir bisikletle aynı kilometreyi yapmaktan çok daha fazla bir kondisyon sağlıyor insana. Mevcut MTB (dağ bisikleti) tekniğim ve kondisyonum "daha iyi" bir bisiklete ihtiyaç duyduğu için, param olduğunda-olursa orta sınıf bir MTB almak ve kilitli pedal da taktırmak istiyorum, ancak dediğim gibi; bisikletinizin kötü olmasının iyi yanları da var!
Serkan ise yeni aldığı Merida'nın yaklaşık 1200 ytl'lik modelini kullanıyor. Ön-arka Juidy Avid 3 disk frenli, yürüyen aksamı Shimano Deore ve XT olan, giriş-orta sınıf bir dağ bisikleti bu. Onda da kilitli pedal yok, ve almayı da düşünmüyor.


Diğer Malzemeler (Derler ya, Miscallenous)
--------------------

BUFF'un sattığı (ve benim yarışlardan şimdiye kadar 3 tane kazandığım, ve aslında bu sayede kullanabildiğim) çok amaçlı bandanalar oldukça işe yarıyor. Ben, boru şeklindeki bu bandanaları hem yarışta hem şehirde soğuk havalarda bisiklete binerken, boğazıma(ağzımı ve kulaklarımı da kapatacak şekilde) takıyorum. Oldukça yararlı olduğunu söylemeliyim; hem yüzününüz bir kısmını, hem de boğazınızı rüzgardan koruyor, sıcak tutuyor.
Uzun yarışlarda zorunlu malzeme olarak çadır ve uyku tulumu istendiğinde, elimizde olan en hafif malzemeyi alıyoruz yanımıza, çünkü biliyoruz ki, çadırı kesin, uyku tulumunu ise büyük bir ihtimalle kullanmayacağız. Bu durumda yaptığımız, tanıdıklardan bir "Carrefour" çadırı bulmak oluyor, hani şu tanesi 20-30 lira olanlardan. Uyku tulumunda da kağıt inceliğinde ve çarşaftan hallice birşeyler buluyoruz oradan buladan.
Bunun yanısıra, dağcılık malzemesi isteyen yarışlarda(ki Kürtün dışında hiçbir yarış istemedi şimdiye kadar, ki doğrusu da bu), bende tırmanış yaptığım için varolan bazı malzemelerin üzerine, yine eşten-dosttan bulduğumuz malzemeleri ekleyerek işin içinden çıkıyoruz.



Velhasıl kelam efendim, son derece sefil bir takımız gördüğünüz üzere. Sponsor aramamız boşuna değil yani =) Ancak şurası kesin, sponsor da bulsak, binlerce liralık malzemeye erişme imkanımız da olsa, yukarıdaki satırlarda bahsetmeye çalıştığım sadelik, "saç saç paraları" durumundan uzak kalma gayreti, pratik çözümlerle eksiklerimizi kapatmaya çalışmak gibi değerlerden hiçbir zaman kopmayacağımıza eminim. Zaten, bizi bizim gözümüzde biz yapan da, katıldığımız yarışlar, aldığımız derece ve madalyalar, şanımız-şöhretimiz falan değil; hızla profesyonelleşen, hızla metalaşan, hızla sterilleşen bir dünyada, hala "aptal", hala "enayi", hala "duygusal"; kısacası hala "kendimiz" kalma aşkımız.

Sevgiyle kalın.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Kurabiye'ye

Selam!

Internette hangi sayfalara erişip, hangilerine erişemeyeceğimizi belirleyen, ve bunda da muhtemelen kendi zekalarını biz internet kullanıcılarınınkinden yüksek gördüğü için hiçbir beis görmeyen idari kurumlarımız sağolsun, blog'umuza uzun süredir erişemiyoruz. "Ha bugün kalkar, ha yarın biter bu yasak" diyerek bekledik, ancak görünen o ki tepemize yerleşmiş amcalar durumdan memnun, yaptıklarının iyi birşey olduğunu sanarak devam ediyorlar eylemlerine. Neyse, konumuz bu değil tabi. Yine de laf arasında belirtelim : Şiddetle kınıyoruz bu amcaları ve beyinlerine egemen olmuş köhne ve budala zihniyeti!

Yolgezer Kardeşliği Macera Akademisi'nin düzenlediği Kurabiye Yarışı'na hazırlanıyor. Hazırlanıyoruz dediysek çok bir şey yaptığımızı da sanmayın aslında : Ben bahçemde nargile-çay yapmaya devam ediyorum, arada birşeyler okuyor ve yazıyorum, günlük hayatın rutinlerini de sıkıştırıyorum bir köşeye. Muhtemelen Serkan da benzer konumdadır. 34 yıldır macera yarışı koşan bir takım olarak artık ne yapmamız gerektiğini biliyor, rahat hareket ediyoruz.E tecrübe süper bi'şey tabi. Falan filan.

Yok cidden, özel bir antreman programımız falan yok. Ben ulaşımımı bisikletle yapmaya devam ediyorum, arada tırmanıyor ve oryantiring yapıyorum. Nadiren 10km koşuyorum sahilde, 45 dakika civarında bir sürede. Serkan da benzer bir konumda. Olumsuz bir durum olarak, Serkan'ın dizinde bir sorun var, Avrasya Maratonu sonrası başlayan ve hala devam eden. "Yarışı çıkartabilir miyiz?", ya da "Nasıl çıkartırız?" diye soruyor arada bana. Ben de sırıtarak, "Yaparız abi merak etme, fani bu işler" diye cevaplıyorum. O da bana kızıyor, "Ulan ne biçim adamsın sen" diye. Değişen bir şey yok yani bizim cephede.

Şu ana kadar 41 takım var, kayıt yaptığı gözüken. Özellikle orta parkurda ciddi bir rekabet olacağa benziyor : 19 takım. Bizim de katılacağımız uzun parkurda ise şimdilik 10 civarı takım var sanırım, güçlü ve deneyimli rakiplerimiz de bu parkurda. Ne olursa olsun, yarışın kısa sürecek olması (yaklaşık 8 saat) bizim için bir dezavantaj : 1)Uzun yarışların zorluğu-havası-motivasyonu çok daha güçlü oluyor, 2)Biz hızlıdan çok dayanıklı bir takımız. Ama sonuçta, nasıl olursa olsun, Macera Yarışları'nın düzenleniyor oluşu çok önemli ve güzel birşey tabi. Falan filan.

Haftaiçinde uzun zamandır yazmayı düşündüğüm "Yolgezer Kardeşliği'nin ekipman felsefesi" başlığıyla bir yazı yazmayı da düşünüyorum. Bunun yanısıra, 30 kasımda gerçekleşecek yarışın ardından yarış raporu ve izlenimlerimizle yine karşınızda olacağız. "Karşınızda olacağız", sanki TV spikeriyim. Karşınızda olacağız.

Yarış raporları demişken! Macera Yarışları'nın web sayfasından, yani http://www.macerayarislari.com/docs/kutuphane/yaris_raporlari.php sitesinden önceki yarışlar hakkında yazılmış raporlara da göz atmanızı tavsiye ederiz. Raporların ikisinin benim elimden çıktığından söylemiyorum hani =)

Bizi izlemeye devam ediniz dostlar.


Not : Bu bloga www.vtunnel.com 'a (v harfi yerine k ya da w de koyabilirsiniz)girip, sayfadaki boşluğa yolgezerkardesligi.blogspot.com yazarak ulaşabilirsiniz. Gerçi benim ki de laf; bu cümleleri okuyorsanız siteye girmenin bir yolunu zaten bulmuşsunuz demektir.