24 Aralık 2007 Pazartesi

Kurabiye Yarışı - 2 Aralık 2007

Selamlar!

İlk önce geçmişte kalmışları yazmak lazım tarihsel dizgiyi bozmamak adına, o yüzden üzerinden 3 hafta geçmiş olan Kurabiye Yarışı hakkında yazıyoruz.

Kurabiye Yarışı ilk olarak 2 sene önce(2005) yine aralıkta, Belgrad Ormanı'nda yapılmıştı, yarışı düzenleyen Macera Akademisi'ydi. O sıralar Roka MYT olan 4 kişilik takımımız cinsiyet sınırlamaları nedeniyle 2 takım olarak yarışa katılmıştı; Roka MYT-1 ve Roka MYT-2. Takımlardan biri ben (Durukan Dudu) ve Burç Aksoy'dan oluşuyordu. (Burç Aksoy'un takımımızla ilişkisine başka bir yazıda değinilecek) Diğer takım ise Serkan Köybaşı (buradaki ismiyle Chamois) ve Çavlan Baş'tan oluşuyordu.(Kendisi artık takımımızda değil, öğrencilik hayatına ve derslere yenik düştü)

2005'teki o Kurabiye Yarışı'nı anlatmak gerçekten çok zor, 12 saat civarında sürmesine rağmen çok büyük ihtimalle katılanların o güne dek yaşadığı en zor gündü (Bunu söyleyenlerden ikisinin SAT komandosu olduğunun ve bugüne dek onlarca macera yarışına katıldığının altını çiziyorum!) Günlerdir yağan ve yarış sırasında da tüm kuvvetiyle devam eden bir yağmur düşünün, ormanda daha önce var olmayan şelaleler, çaylar oluşmuş. Öyle ki daha yarışın 2.dakikasında havuza atlamış kadar sırılsıklamsınız! Dahası, hava 4-5 derece civarında, ve son olarak da özellikle Karadeniz kıyılarında (evet Kilyos'a kadar gittik!) dondurucu ve çok kuvvetli bir poyraz var!

O gün iki takım da yarışı bisiklet etabının bittiği ve ip inişinin olduğu yerde bırakmıştık. Özellikle Serkan'ın durumu oldukça kötüydü, hipotermiye girmişti. Biz de Burç'la çok kötü durumda olmasak da "Bu kadar yeter" dedik ve bıraktık, zaten o gün yarışa katılan 20'ye yakın takımın sadece 4-5 tanesi bitirebilmişti yarışı, diğerleri bizim gibi bırakmıştı. Giysi ve malzeme konularında diğer takımlardan fersah fersah geride olmamıza ve ilk ciddi yarış deneyimimiz olmasına rağmen o noktaya kadar dayanmış olmamızdan bugün bile gururla bahsederiz. E tabi, ukalalık da var biraz serde =)

Neyse, gelelim Kurabiye Yarışı 2'ye, yani 2007 Aralık'ta yapılana. Ondan önceki son yarış olan Yeniay Yarışı'nda çok güçlü rakipler arasından sıyrılıp 3. olmamız nedeniyle kendimize güvenimiz tamdı, yine de akılcılıktan uzaklaşmıyorduk. Öyle ki, yarışın score-o* şeklinde yapılacağını öğrendiğimizde yarış sabahı parkurumuzu planlarken bisiklet ve koşu parkurunda 1'er tane, yani toplamda 2 noktayı almamaya karar vermiştik, o noktaları almaya kalkarsak yarışı belirlenmiş zaman sınırlamaları içinde bitirememe riskimizin oluşabileceğini hesaplamıştık zira.
Yarış güzel başladı, yine son dakikaya kadar tam hazır olamasak da start saat 10:20'de verildiğinde eksiğimiz kalmamıştı. Orman, önceki günlerde atıştıran hafif yağmur nedeniyle ıslak ve çamurluydu, ama 2 sene önceki Kurabiye Yarışı'na kıyas cennet bahçelerinde gibiydik(Ufak not : Bu cümle, genelde insanların kötü havalardan hoşlanmadığı düşünülerek kurulmuştur, benim kriterlerime göre 2 sene önceki ortam-hava "zorluğu" ve "zorlayıcılığı" nedeniyle muhteşemdi!) Bisiklet parkurunu zorlanmadan bitirdik, geride bir nokta bırakarak. Oldukça iyi gittiğimizi düşünüyorduk, koşu parkuruna başlamak için yarış merkezine döndüğümüzde de bizden önce gelen 3 takım olduğunu gördük.

Bisikletlerimizi bırakıp acele etmeden yemek yemeye ve koşu parkurumuzu planlamaya koyulduk. Genelde hırslı ve hızlı yarışçılar görmeye alışık Macera Akademisi çalışanları bile "Aa siz daha burada mısınız?" diye soruyordu. Koşu parkurunda da bir hedefi almamayı planlayıp yola çıktık; kano, ip geçişi, ip inişi gibi parkurların açılış ve kapanış zaman limitlerini de gözönüne almıştık planlarımızı yaparken.

Koşu parkuru da gayet iyi gidiyordu, zaman kaybetmeden ve ünlü "Dodici taktiğiyle"** gayet seri olarak ilerliyorduk. Tahminimizce yarışı zamanında bitirirsek ilk 3'e girme şansımız olabilirdi. Genel olarak yokuş yukarı çıkarken yürüyor, düz yolda ilerler ve yokuş aşağı inerken koşuyorduk.

Orman kulesinin tepesindeki noktadan sonra ise ciddi, bir o kadar da trajikomik bir hata yaptık; belki orman kulesinin tepesindeki manzaradan etkilendiğimizden, belki muhabbete daldığımızdan 15'inci noktaya gitmek için yola çıkmış, ancak yolun ortasında nedense 16'ıncı noktaya gittiğimizi "sanarak" kaybolmuştuk. Başka bir deyişle, başta isteyerek girdiğimiz doğru yolda olmamıza rağmen, başka bir noktaya gittiğimizi sanarak başka bir yolda olmamız gerektiği sonucuna varmış, bu yüzden de kendi kendimize "kaybolmuştuk". Bu nedenle uzun süre kaybettik ve nerede olduğumuzu anlamaya çalıştık. Navigatör'ümüz*** o sırada Serkan'dı, yarışın yorgunluğu ve hata yapmışsak bunun olası bedeli böyle durumlarda insanın kendini "doğru yolda olduğuna inandırmak istemesi" şeklinde yansır. Serkan'da da aynı durum söz konusuydu, doğru yolda olmadığımızı anlamış, ancak inanmak istemiyor ve aklının farkına vardığı gerçeği inkar etmek istemiyordu. Bu yüzden haritayı ben aldım, ve nerede olduğumuza emin olmasam da mantık yürüterek bir yöne doğru ilerlemeye başladım, bir süre sonra yoldaki mihengi taşını gördük ve bir hedef de olan bu taşın haritadaki yerinden nerede olduğumuzu anladık. Bundan sonra tek yapmamız gereken, fiziksel olarak çok zor olsa da, bitiş saatinden önce varış çizgisine ulaşmaktı. Çok hızlı bir hesap yaptık, yol üzerinde almamızın mantıklı olacağı hedefleri belirledik, çünkü eksik hedef aldığımız taktirde puanımız ciddi oranda düşecekti, ancak diğer yandan da 18:00'de varış noktasına ulaşamazsak tamamen diskalifiye edilecektik. Bu noktada Macera Yarışları'nda çok önemli bir yere sahip olan "kazanç-risk" dengesini hesaplayıp hareket etmek gerekiyordu.

Bundan sonrası varış noktasına kadar mümkün olan en hızlı şekilde ulaşmak gerekiyordu. Önümüzde üç engel vardı, yorulmuş vücutlar ve ciddi biçimde sakatlanmış dizlerle (özellikle benim sol dizim) 1 saat boyunca koşmak, artık çöken karanlıkta çok az ışık veren tek kafa lambamızla yolumuzu bulmak ve yine o karanlıkta iki defa vadi içinden yolu keserek ilerlemek zorunda kalmak... Geçirdiğimiz o bir saati Holywood filmi olarak çeksek iyi iş yapardı bence, hem hatasız ve çok hızlı bir ilerleme hem de sürekli saate bakarak ne kadar yol gittiğimizi, ne kadar zamanımızın kaldığını ve finişe ulaşmak için hangi tempoda koşmamız gerektiğini belirlemek, bütün bunları yaparken yorgunluk ve sakatlıktan bitmek üzere olan vücutlarımızı sonuna kadar zorlamak ve birbirimizi motive etmek... Bitişe 4 dakika kala vardığımızda yüzümüzdeki ifade(bkz : yandaki fotoğraflar) görülmeye değerdi, ve zamanında ulaşmış olmanın verdiği haz, kaçıncı olursak olalım inanılmaz ve unutulmazdı!













Yapılan hesaplamalardan sonra 5. olduğumuzu öğrendik, ilk 4 takım zaten tüm hedefleri topladığı için "ilk başta hesapladığımız ve öngördüğümüz" tüm hedefleri toplasak bile değişen birşey olmayacak ve yine 5. olacaktık. Bu arada Macera Yarışları'na uzun zamandır katılan, yurtdışı yarış tecrübeleri de olan takımları arkamızda bırakmış olmak da büyük bir gurur ve mutluluk vermişti. Zaten yarışı önümüzde bitiren 4 takımın da çok güçlü takımlar olması (ilk iki takımın SAT komandolarından oluştuğunu da belirtmek isterim) aldığımız sonuçtan üzüntü değil, tam tersi gurur ve mutluluk duymamızı sağlamıştı.

Buradan birkez daha tüm katılımcılara (ki sayıları 100'ü aşmıştı, ve bu da Türkiye'de Macera Yarışları'nın geldiği ve daha da geleceği noktayı göstermesi açısından önemlidir bana kalırsa) ve Macera Akademisi çalışanlarına sonsuz teşekkürleri etmek lazım. Bu gezilen "yollar" ve kendini daha iyi tanımak, iç barışını daha iyi sağlamak yolunda harcanan eforlar, zorlanan sınırlar hem bir ekip çalışmasını, hem de aynı duyguları paylaşan insanların varlığını gerektiriyor zira. "Yoldaş" ise herşeyden daha çok önemli, ancak onun sayesinde yola çıkma ve bitirme cesaretini bulabiliyorsun çünkü. Tek tuh, tek beden, ama farklı ve özgür iki varlık oluyor, yolun sonuna geldiğinde sarılacak ve aklından-yüreğinden geçenleri tam olarak bildiğine emin olduğun kişiyi görüyorsun. Derece, madalya vb. o an anlamını tamamen kaybediyor, duyduğun müthiş haz ve mutluluğa kendini teslim ediyorsun...

* score-o : Hedeflerin hepsinin alınmasını gerektirmeyen, her hedefin belli bir puanının olduğu ve yarışmacıların alacakları hedefleri ve sıralarını kendilerinin belirledikleri yarış sistemi.

**Dodici Taktiği : Kendi buluşumuz olan bu sistemin detaylarını tanımaya dünya henüz hazır değil =D

***Navigatör : Yarışta takımı yönlendiren, yön ve yol bulan kişi.

16 Aralık 2007 Pazar

Yeniay Yarış Raporu

Selamlar!

Blog'u açalı daha yeni oldu, ona rağmen yazı koymamışız doğru düzgün. Ama bunun nedeni takımımız ve çalışmalarımız hakkında yazacak birşey olmaması değil, ne bileyim, zaman falan bulamamız.

Öyleyse, kronolojik sırayı bozmamak adına, Yolgezer Kardeşliği ismini ilk defa kullandığımız Yeniay Yarışı'nı anlatan, mayaris@yahoogroups.com 'da da paylaştığım ve http://macerayarislari.com/docs/kutuphane/raporlar/rapor5.php sitesinde de yayınlanan yarış raporunu kopyala&yapıştır yapmakla başlayalım. Anlatacak, paylaşacak çok gelişme var daha, ama sırayla!

İşte o yazı! Da da da dammm! Özellikle yeni başlayanlara şiddetle öneriyoruz. Kendim yazdığımdan değil hani.

Durukan Dudu, Ağustos 2007

Yeniay'da "Yol" gezmek

Yeniay Macera Yarışı'nın ilanını gördüğümüzde epey heyecanlanmıştık. Uzun zamandır beraber antreman yapmayan takımımızı toparlayıp yarışa katılmanın zamanı gelmişti demek. Takımlar 2şer kişilik olacağından Serkan(Köybaşı) 'la görüştük, kaydımızı yaptık ve beklemeye koyulduk.

Parkur seçiminde "Uzun yapalım abi" demiştik birbirimize. Bizi zorlayacağını biliyorduk böyle bir performansın, ama sınırlarımızı görmek icin çok güzel bir fırsattı bu ve yarışı bitirebileceğimize de inanıyorduk. Zaten hedefimiz sorulduğunda cevabımız hep aynı oluyordu : "Yarışı bitirmek" , yani tüm etaplari öngörülen zaman aralıkları içinde bitirmek ve finişe zamanında varmak.

Yarışa 4 gün kala ufak bir toplantı yapıp eksik malzemelerimizi tamamlama yoluna gittik. Bu arada etap uzunlukları da ilan edilmisti, 100 km.'ye yakın bisiklet ve 40 km.'ye yakın koşu bizim icin çok zor olmayacaktı; ancak 17 km.'lik kano etabı gözümüzü korkutmuştu açıkçası. "Yaparız yavaş yavaş" diyerek birbirimizi motive ettik ve yarış gününü beklemeye başladık.

Hemen kısaca kondisyon durumumuzdan bahsedeyim; ikimiz de profesyonel sporcu değiliz, ancak düzenli spor yaptığımızı söyleyebilirim. Ben, şehir içinde sürekli bisikletle dolaştığımdan bisiklet etabında kendime güveniyordum; gerci 1.5 aydır dağ rehberliği yaptığımdan bisiklete binememiştim ama hergün 5-6 saat yürüdüğüm için formum fena değildi. Serkan ise hayatının spor anlamında en pasif dönemini yaşıyordu bir iki aydir, yine de güç ve dayanıklılığından kuşkumuz yoktu.

Cumartesi günü maceranın 17:00 - 18:00 gibi başlayacağını sanıyorduk; ama bizim için 12:00'de başladı heyecan dolu dakikalar. Serkan'ın arabası Ortaköy'e kadar gelmiş, tam yola çıkacakken bozulmaya karar vermişti. Tamirci aynı güne yetişmesinin imkansız olduğunu söylüyordu, hemen telefonlara sarıldık. Alptekin ve Ayşin'lerin arabası doluydu, yine de kendilerini fazladan yormak pahasına yardımcı olabileceklerini soylediler, ben de bu arada bir saat kadar sonra kuzenimden arabasını alabileceğimizi öğrendim, Alptekin ve Ayşin'e teşekkürlerimizi iletip derin bir nefes aldik. Yarışın başlayacağı Kulindağ'a vardığımızda saat 15:30 civarıydı, hemen kayıt olup yemeğimizi yedik. Teknik toplantı başlayıp haritalar dağıtıldığında uzun süre işaretleme ve haritayı birleştirmeye çalışmakla geçti diğer takımlar gibi. Bu noktada Ali abiye (Çelebi) teşekkür ederiz, bantlama konusunda zorlandığımızı farkedip yardımımıza koştu ve çok yardımcı oldu.

Uzun parkurun çıkışı koşarak olacaktı, biz de toplu çıkışla yavaş bir tempoyla koşmaya başladık. Amacımız ilk iki noktada kendimizi zorlamadan ilerlemek, bu arada hem haritaya alışıp hem ısınmaktı. Güzel bir tempoyla ilerledik, yokuşlarda yürüdük ve ilk noktayı rahatça bulduk. İp geçişi (flying fox) etabına vardığımızda oraya varan 6 ya da 7. takımdık; ancak burada zaman durdurulduğundan rahattık. Ben ismimizin kökeni olan ve bir hayat felsefesi olarak baktığım Yolgezer'liğin (Fantastik edebiyatta bir karakter) hakkını vermiş, koşarken iç güdülerimle bir patika bulmuş ve hemen ardından da gölette dizime kadar bataklığa girmiştim. Artık tamamdık, yarış bizim için başlamıştı!

Flying Fox'un diğer tarafına geçtiğimizde hava kararmış, biz de kendimizi çok sık, dikenli ve patikası belirsiz bir ormanda bulmuştuk. Serkan'ın önerisiyle zaten artik bitmiş olan patikayı terkedip kerteriz alarak varmak istediğimiz toprak yolu kesmeye çalıştık. Yarım saatten uzun bir süre çalılar arasında her tarafimizi yararak yol actik ve sonunda toprak yola indik. Moralimiz biraz bozulmuştu, daha işin başındaydık ama sinir bozucu bir etaptan gecmis ve zaman kaybetmiştik. Yine de önceki yarışlardan kazandığımız tecrübeyle kendimize geldik ve yarışın uzun oldugunu, böyle hataların da yapılabileceğini konuşup neşeyle, asfalt yolda "Karlı kayın ormanında/ Yürüyorum geceleyin" türküsünü söyleyerek ilerlemeye başladık.

4. noktada Onur'la karşılaştık, hem fotoğraf çekiyor hem de gelen yarışmacılara parkurdaki değişikliği söylüyordu. Yapılan zorunlu değişiklik nedeniyle bisiklet etabına vardığımızda zamanımızın flying fox'ta kaldığı yerden devam edeceğini öğrendiğimizde sevindik ve moralimiz arttı : Bu sayede orman içinde yaptığımız hata (gerçi daha sonra diğer takımların da orayı uzun sürede geçtiğini öğrendik) sıfırlanmış gibi birşey oluyor, yarış bisiklet etabıyla adeta yeniden başlıyordu.

Bisikletleri aldığımızda Alptekin ve Ayşin'le karşılaştık, demek ki ormanda çok da zaman kaybetmemiştik. Moralimiz ve gücümüz yerindeydi; tek derdimiz suydu. Yanımıza toplam 4.5 litre(3 şişe) su almıştık ama çalılıklarda sürünürken 2sinin düştüğünü farkettik, toplam yarım litreden biraz fazla suyumuz vardı yani.

Bisikletle hızla ve sağlam bir şekilde ilerledik. Boru inşaatının yapıldığı alanda gece vakti bisiklete binmek doğrusu çok keyifliydi, güzel bir dağ bisikleti parkuru bulmanın verdiği heyecanla hızla yokuş aşağı iniyorduk. Yolun sonuna doğru geldigmizde tepede 4 tane kırmızı ışık gördük, belli ki 2 takım zorlu bir yokuşu yavaşça çıkıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre bu orman yangın kesme şeridiydi ve takımlar burada oldukça zorlanmış, bisikletlerini omuzlarına almak zorunda kalmışlardı. Ben toprak yolun solunda başka bir yol gördüm ve orayi takip etmeyi önerdim. Mantığımız şuydu, bu kadar geniş ve toprak bir yol -ki iş makineleri tarafından açıldığı belliydi- ilerde birden bıçak gibi kesilemezdi. Bu mantığın yerinde olduğunu da biraz ileride yerde gördüğümüz kamyon lastiği izleriyle kesinleştirdik. Yarım saat sonra Cumhuriyet Mahallesi'ndeydik. Keyfimiz yerindeydi, hem yokuş çıkmamış hem de çok kestirme ve temiz bir yoldan hedefimize varmıştık. Asfaltın karşı tarafında düğün ve çalgı sesleri duyunca hemen oraya yöneldik. Suyumuz çoktan bitmisti, dahası Serkan'da susuzluktan kaynaklanan dikkat eksikliği ve baş dönmesi başlamıştı; seslerin geldiği yerde su bulabilirdik. Türk insanının yardımseverliğini bir kez daha gördük, düğünün yapıldığı restoranda çalışan genç garson bize iki şişe buz gibi su verdi ve boş şişemizi de doldurdu; hem de para istemeden. Artık suyumuz vardı ve doğru yoldaydık; gece yarısının büyüleyici atmosferi bizi içine çekmişti. "Yola devam" dedik mutlulukla. Bu mutluluğun getirdiği şaşkınlıkla 5 dakika kadar ters yöne gitmiştik ama olsun, bu moral kolay kolay bozulmazdı artık.

7. noktada kağıdımızı Tatiana'ya imzalatırken o noktaya ulasan 7. takım olduğumuzu ogrendik. Tek amacımız 9. noktaya ulaştığımızda sınıf düşmemek ve koşu parkuruna da katılabilmekti. 8. noktaya giderken hata yaptık, daha doğrusu girmemiz gereken yolu gördük ama bunun bir yol olmadığına karar verip başka bir yol aradık, 8'e ulaşıp 9'a giderken zaman kaybettiğimizn farkındaydık ve bisikletin verdiği yorgunluk ve bıkkınlıkla da beraber motivasyonumuz düşmüştü.

9. noktada bizi karşılayan Burç, Hande Abla ve Alen'den o noktaya gelen 3. takım olduğumuzu öğrendiğimizde bizle dalga geçildiğini sandık, hatta ben pasaportumuza bakıp "Acaba bir nokta mı atladık" diye kontrol etme gereği bile duydum. Refik ve Milhan Abi'yle (1. takım) aramızda sadece yarım saat vardı ve 2. takımla aramızdaki fark doğru oryantiringle rahatlıkla kapatılabilirdi. 9-10-11-12'lik koşu parkurunu kendimizi yormadan, arada ufak koşularla ve hatasız yapıp 12'ye döndüğümuzde artik 2. olduğumuzu ve Refik Abi'lerle (Iron Man) aramızda hala yarım saat olduğunu öğrendik. Bu arada Irfan abi ve Hakan Abi'lerin (Combat Divers) de bizim 20 dakika kadar gerimizde olduklarını öğrenmiştik. Duruma inanamıyorduk açıkçası, yarışma öncesinde bize sorulsa, bu iki tecrübeli ve güçlü takımla rekabet edebileceğimize ihtimal bile vermezdik. Hatta yarıştan önce İz TV'den Sinem'in bizle yaptığı röportajda amacımızın yarışı bitirmek oldugunu söylemiş, ısrarlı ve kışkırtıcı sorular sonrasında ise yarışma cok iyi giderse belki ilk 5'e girebilecegimizi belirtmişti. Uzun parkurda yarışan takımların çoğunu tanıyorduk ve hepsi tecrübeli ve güçlü takımlardı. Bu konuları fazla düşünmeden ve konuşmadan yarışı bitirmemiz gerektiğine karar verdiysek de sanırım ikimizin de aklından da hiç çıkmadi bu durum.

12. noktadan sonraki bisiklet etabı oldukca uzun ayaklara sahipti, Allah'tan genelde iniş olduğu icin çok zorlanmadik. Bu arada suyumuz yine bitmişti ve saat 05:00'e geliyordu. En zor saatler başlamak uzereydi, güneş doğarken uykumuz bastıracak ve gece boyunca üzerimizdeki canlı ve diri hava da dağılacaktı. O saatte açık bir yer bulmak da imkansızdı normal insanlar için; ama macera yarışçıları için değil! Günün o saatinde açik olabilecek tek yerin bir fırın olabileceğini düsündük ve tam bu sırada yanımızda gordugumuz fırına daldık. Derdimizi anlatır anlatmaz bu sefer fırıncının genc çırağı hemen özel kuyularını açtı, suyu oradan içtiklerini söyleyip buz gibi nefis suyla şişelerimizi doldurdu. Türk insanının muhteşemliği bir kez daha hayatımızı kurtarmıştı!

Bisiklet etabı uzun da uzundu! Resadiye'de yolumuzu bir süre kaybettiysek de mantık kullanarak ve ara sokaklardan geçerek yine bulduk; bu arada arabasından inen genç bir tatilciye de sorarak doğru yolda oldugumuzu garantiye aldık. Kanoya kadar yine uzun bir bisiklet etabı vardı, gittik de gittik. Bu arada gectiğimiz toprak yollardaki bisiklet izlerini sayıyor ve hala ikinci olduğumuzu görüyorduk. şaka gibiydi, kano etabına varmaya az kalmiştı ve biz ikinciydik! Gerçi ikimiz de kanodan anlamadığımiz için burada Combat Divers'a geçileceğimizi tahmin ediyorduk ama olsun; buraya kadar bile mucizeyi başarmıştık.

Kanoya Combat Divers'la aynı anda vardık. Yüksek güçleri ve çelikten azimleriyle bizi yakalamışlardı. ilk onlar girdiler kanoya, bu arada Iron Men'le aramızdaki mesafenin 1 saat kadar olduğunu öğrendik. Artık hedefimiz belliydi; ilk 3! (Yani aslında 3.lük) Kano etabı bizim için tam anlamıyla ağlatıcıydı, tam 5 saat sürdü! Bunda kano üzerinde mesafe ölçme konusundaki aptallığımız ve belki de bitmesini istedigimiz için özellikle benim "Kesin geçtik abi, geri dönelim" muhabbetimiz ve bu konuşma üzerine yarım saat geri dönüp nehir kenarındaki tatilcilerden Güzel Vadi'nin daha çok ileride olduğunu öğrenip geri döndüğümüz yolu bir kez daha gitmemiz de etkili oldu tabi, 1 saatten fazla haybeden zaman kaybedip fazla fazla yorulduk yani. Beni uyku da bastırmıştı, kanoda 15 dakika kadar uyudum. Bu arada moralimizi çökmüştü, kano bitmek bilmiyordu. Karşıdan gelen Iron Men ve ardından Combat Divers'la karşılaşınca biraz canlandık. Ama o kadar bıkmış ve yorgunduk ki Serkan bir ara yarısı bırakmaktan bile bahsetti. Önceki yarışların tecrübeleri ve Macera Yarışları'nın genel psikolojisini bildigimizden birbirimizi motive ettik ve yola devam ettik. Guzelvadi'ye ulaşıp geri dönmeye başladığımızda kanoya alışık olmayan kaslarımız iflas noktasındaydı, 18 saattir yarışıyorduk ve cok yorgunduk; ama yine de birbirimizi destekleyerek, birimiz yoruldugunda diğerimiz enerji vererek kanoyu bitirdik. Geldigimiz noktada herkesin bizi beklediğini, 3. olduğumuzu çünku diğer ekiplerin yarısı eksik etapla yapacağını öğrendik. Hemen bir sonraki ayağı bisikletle bitirip ip inişine vardık ve hızlıca bitirdik burayı da.

Kulindag'a varıp tırmaniış duvarından sonra merdivenlerden koşarak yukarı cıkarken tarifi imkansız duygular içindeydik. Yorulmuş, sınırlarimizi zorlamıştık ama bir yandan da cok mutluyduk. Gelişimizle kopan alkış tufanı tüm yorgunluğu unutturdu bize. Serkan'la birbirimize baktık ve "Bitti abi" diyerek el sıkıştık gülümseyerek. Toplam 20 saat sürmüştü yarışımız, ve 3. olmuştuk. Yarışma sonrasında verdiğimiz 2. röportaj, yarış öncesinde verdğimizi onaylar gibiydi adeta; tahmin ettiğimiz gibi yolda tartiştiğımız, gücümüzün bittiğini hissettiğimiz olmuştu ama bitirmiştik, macera yarışı da bu demek değil miydi zaten; vücudunun ve ruhunun bittiğini sandığın anda gerçekten gücünün bu kadar mı olduğuna, yoksa bunun bir yanılsama olduğuna ve aslında insanın birçok şeyi yapma gücü mü bulunduğuna karar vermek.. Evet, macera yarışı hiçbir zaman sadece bir yarış değildi, aslında hepimizin varmak istediği ve arzuladığı o farkındalık ve "nirvana" noktasına giden bir yoldu.

Herkese teşekkür ediyoruz gerçekten, ve tüm yarışmacıları kutluyoruz böylesi dikenli ve zorlu bir yola baş koyma cesaretini gösterdikleri ve kendilerini aşma cabasını gösterdikleri için. Macera Akademisi, sponsorlar ve bu "yol" un hazırlanmasında emeği geçenlere de teşekkürler, umarım bu "yol"lar devam eder önümüzdeki aylarda da. Ama herkesten çok, takım arkadaşım Serkan'a teşekkürler; bu "yol" lar yalnız gezilecek yollar değil çünkü, ve o çok iyi bir "yol"daş.

Yolgezer Kardeşliği "yol" gezmeye devam edecek!

Durukan Dudu, Ağustos 2007


Hızlı Sonuçlar
Uzun Parkur Erkek Kategorisi
1.Ironmen –Refik Diri / Milhan Dalgıç
2.Kombat Divers – İrfan Altuntaş / Hakan Çalışkan
3.Yolgezer Kardeşliği – Serkan Köybaşı / Durukan Dudu

Uzun Parkur Mix Kategorisi
1.Evli ve Çocuklu - Ayşin Başkır / Alptekin Başkır
2.Aykırıyız Biz – İlknur Bayrak / Aydın Salı



Orta Parkur

1.Biraderler – Ali Kılınç / Hikmet Başkır
2.Baby On Board – Gökhan Aktaş / Burcu Aslanağı
3.Ha Hayret – Dinçer Kocalar / Ayşe Yüksel

Kısa Kategorisi
1.Göbekli Oryantiringçiler - Mehmet Ünal / Sabri Bilici
2.Çelebiler – Ali Çelebi / Gökalp Çelebi
3.Lost – Güven Solmaz / Berkay Kılıçoğlu

6 Aralık 2007 Perşembe

Başlarken...

Bu blog'u açma fikri, 2 Aralık 2007'de katıldığımız Kurabiye Yarışı sonrasında çekilmiş fotoğraflarımıza bakarken Serkan'dan geldi. Hemen kolları sıvadık, gerçi bir blog açmak için kolları sıvamaya falan da gerek yok pek, iki dakikalık iş artık =)

İlk olarak Ağustos 2007'deki Yeniay Macera Yarışı'ndan fotoğraflar ve o yarış sonrasında yazdığım yazıyı ekleyeceğimi buna mükabil bazı fotoğraflar. Yeniay Yarışı'nda Ironmen (Refik Diri-Minhan Dalgıç) ve Kombat Divers(İrfan Altuntaş-Hakan Çalışkan) takımlarının ardından 3. olmuştuk ve akşam 19:00'da başlayıp ertesi gün 15:00'de biten aralıksız bir yarış olan Yeniay bizim için çok büyük bir tecrübe ve motivasyon olmuştu.

Lafı fazla uzatmadan devam edelim o halde, blog'umuz da hayırlı uğurlu falan feşmekan olsun!